Rıza Türkçe Mi?
Hayat bazen bir kelime yüzünden bambaşka bir hale gelebilir. O an, her şeyin dönüm noktasıdır; belki de kim olduğumuzu anladığımız an. İşte ben de bir zamanlar, Kayseri’de bir kafenin köşesinde otururken, kelimelerle yüzleşen bir an yaşadım. O anın adı “Rıza Türkçe mi?” idi ve bana hayatımı sorgulatacak kadar derindi.
Bir Kahve ve Bir Kelime
Bir akşamüstü, dışarıda rüzgarın sert sert estiği bir gündü. Kafede herkes, sıradan bir gün geçiriyordu. Ben ise elimde kahvemi yudumlarken, gözlerim bir anda yanı başımda oturan, yabancı birini fark etti. Uzun saçları, giydiği siyah deri ceket ve dikkatle bakınca içinde bir şeyleri taşıyan o bakışları… Biraz garipti, biraz da tanıdık. Ama en çok, o yabancı adamın içindeki sessizlik beni etkiliyordu.
Bir süre sonra, o kişi birden yanıma geldi. “Kahve güzelmiş,” dedi. Sesinde bir hüzün vardı, ama aynı zamanda bir merak da… O an içimden “Bir yabancı, tanımadığım biri, neden bana gelip de böyle bir şey söylesin ki?” diye geçirdim. Ama sustum ve sadece gülümsedim. Ne de olsa, bazen dünyada en güzel şey, tanımadık biriyle kısa da olsa bir bağlantı kurmaktır.
Kısa bir sohbetin ardından, o kişi adının “Rıza” olduğunu söyledi. Evet, adını duyduğumda, içinde bir tuhaflık vardı. Çünkü, uzun zamandır böyle bir isimle karşılaşmamıştım. Ama onu düşündükçe, “Rıza” bana bir şeyler anlatıyordu, derin bir anlamı vardı.
“Rıza Türkçe Mi?”
Sonra, birden, o adam bana, birdenbire Türkçe’nin derinliğini sorgulamama neden olacak bir soru sordu: “Rıza Türkçe mi?”
İlk başta ne demek istediğini anlamadım. Türkçe mi? Bu soruyu niye sormuştu? Adamın yüzüne bakarken, bir anda kendimi bir dil karmaşasının içinde buldum. Hangi dildeyiz biz? Bir dilde var olmak ne demekti? Kendimce bir cevap vermek istedim ama kelimeler bir türlü ağzımdan çıkmadı. Hıçkırık gibi bir şey vardı boğazımda.
İçimde, Rıza’nın sorusuna verdiğim cevapsız tepkiler birikti. Dilin sadece bir araç olduğunu biliyorum; ama bir an, kelimelerin anlamı sanki her şeyin ötesindeymiş gibi hissettirdi. Rıza’nın sorusu aslında tam olarak Türkçe’ye bir eleştiri değildi. Daha çok bir anlam arayışının, bir kimlik sorgusunun ürünüdür diye düşündüm.
O an, Türkçe’nin evrensel bir dil olma arayışını, yıllardır beni besleyen bu dilin her bir harfini yeniden sorgulama duygusunu hissettim. “Rıza Türkçe mi?” diye sorarak, aslında belki de her birimizin içindeki kimlik sorgusuna dikkat çekiyordu. Ve ben, bu sorunun karşısında biraz hayal kırıklığına uğramıştım. Çünkü kendimi kaybetmiş gibi hissettim. Türkçe mi? Ne kadar Türkçe? Bazen bir dil, başka bir dil kadar güçlü olamayabilir. Ama Türkçe’nin içindeki duygular, kelimeler bir başkadır.
Hayal Kırıklığı ve Umut
O akşam, o soruya cevap veremedim. Rıza’yla olan sohbetimiz beklediğimden çok daha derinleşti. Aslında çok şey paylaştık. Ama kelimeler yetersiz kaldı. “Türkçe” dediğimizde, kelimelerin ötesindeki her şeyin ne kadar yetersiz olduğunu hissettim. Türkçe sadece bir dil değildi; Türkçe, insanın duygusunun, kültürünün, geçmişinin, hatta kaybolan bir çok şeyin dilidir. Ama o an, Türkçe’nin bu kadar sınırlı olduğunu düşündüm.
Rıza, bana her şeyin ötesinde bir şey öğretiyordu: dil, bir insanın yaşadığı içsel dünyayı tam olarak yansıtmaz. Bazen insan, içinde yaşadığı dilin ötesinde bir şeyler arar. Belki de bu yüzden “Rıza Türkçe mi?” sorusu, aklımda yıllarca yankı yapacak bir soru olarak kaldı. Bu sorunun peşinden gitmek, bazen kendi kimliğimizin anlamını bulmaya çalışmak gibi bir şeydi.
Sonuç: Duyguların Türkçesi
Bugün, o günü hatırlıyorum. Rıza’nın o soru sorduğu o anı. Ve içimde hala bir hayal kırıklığı var. Bir dilin yetmediği, bir dilin anlamını çözmenin zor olduğu anlar… Ama bir yandan da umudum var. Duyguların dilinden bağımsız olarak kendimizi ifade edebilmemizin gücü var. Her kelimenin ötesinde bir anlam taşır, biz sadece onu hissedebiliriz.
Rıza’ya bir cevap veremedim belki ama o anın bende yarattığı etkiler kalıcı oldu. Belki de bir dilin, bir kimliğin bu kadar güçlü olmasının nedeni, anlamının sürekli olarak yeniden şekillenmesindendir. Türkçe ya da başka bir dil… Aslında önemli olan, o dilin içindeki hissiyatı ne kadar anlayıp anlayamadığımızdır. Ve bazen, bir kelime bile bizi bambaşka dünyalara götürebilir.